
BİPOLAR PİCASSO
Tarih boyunca akıl hastalığı ve sanatın yakın bir bağlantısı olmuştur. Akıl hastalığından muzdarip veya acı çekmiş birçok sanatçı, duygularını veya sorunlarını işlerine dönüştürür ve bundan büyük ölçüde etkilenir. Yirminci yüzyılın en etkili sanatçılarından biri olan Pablo Picasso’nun bipolar bozukluk hastası olduğu düşünülüyordu. Picasso’nun bir sanatçı olarak hayatında, renklerle, resim ve sanat eserlerinin üslubuyla duygularını sanat eserine çevirdiği uzun dönemler oldu. 1901-1904, Picasso’nun “Mavi Dönem”i (Blue Period) olarak tanımlandı ve mavi renk soğukluk, sefalet ve umutsuzluk duygularını ifade etmek için özel olarak seçildi. Bundan kısa bir süre sonra renkler, Picasso’nun yumuşak renkleri tamamlamak için yumuşak pembeleri (gül) ve ana renkleri kullandığı 1904-1906’nın daha parlak, daha sıcak “Gül Dönem”ine (Rose Period) yavaşça geçer. Bu iki dönemin kombinasyonu, hayatında yoksulluk, depresyon ve karanlıktan sevgi ve ışığa geçişi temsil eder.
Andrea Tyrimos, 14-19 Ekim tarihleri arasında akıl hastalığının “birçok yüzünü” gösteren eserlerin sergileneceği bir sergiyi duyurdu. Sergide yer alan yağlı boya tablolar hem ünlülere hem de ünlü olmayanlara ait ve zekice işlenmiş birçok duyuya seslenen bir sergi oluşturmak için eşlik eden işitsel parçalara sahiptir. Sergi, akıl hastalığını sanata bağladığı için ‘Bipolar Picasso’ olarak adlandırılıyor. Sergi özel olarak bipolar bozukluk ile ilgili olmamakla birlikte çok çeşitli akıl hastalıklarını kapsıyor. Hastalıklar zihinsel ve bir anlamda görünmez olduğundan, ses parçalarının kullanılması bu görünmezliğin ses aracılığıyla görünür hale gelmesini sağlıyor.
Yağlı boya tablolarda ışığın kullanılması da serginin arkasındaki fikrin önemli bir yönünü oluşturmakla beraber ışık akıl ve akıl hastalıklarını incelikle ama etkili bir şekilde temsil eden kafanın çevresine odaklanıyor. Alastair Campbell (Tony Blair’in eski iletişim direktörü, yazar, stratejist) şunları söylüyor:
“Bipolar isn’t easy to diagnose, nor to treat, nor to live with. It can be elusive. Like people. Like light. Andrea Tyrimos recognizes that. Her portraits have lightness. Lightness of touch. Look at her work, listen to her talk, and you soon appreciate that she is a very humane being. Humour, warmth, accessibility and relevance. The art and the person.”
“Bipoları teşhis etmek, tedavi etmek ya da birlikte yaşamak kolay değil. Anlaşılması zor olabilir. İnsanlar gibi. Işık gibi. Andrea Tyrimos bunu kabul ediyor. Portrelerinin hafifliği var. Dokunma hafifliği. İşine bakın, konuşmasını dinleyin ve kısa sürede onun çok insancıl bir varlık olduğunu anlayacaksınız. Mizah, sıcaklık, erişilebilirlik ve alaka düzeyi. Sanat ve kişi. “
Medyanın akıl hastalığına odaklanması, yalnızca ünlüler üzerinde olma eğilimindedir ve asla sıradan bireyler değildir, bu nedenle Tyrimos, boyanmış tüm bireyler arasında bir benzerlik göstermek için portre kullanır. Bill Oddie, Alastair Campbell, Kerry Katona ve Guardian editörü ve gazeteci Mark Rice-Oxley ilgili isimlerden sadece birkaçı. Contemporary Artist olan Andrea Tyrimos hakkında detaylı bilgiye ise buradan ulaşabilirsiniz.
Yazar: Özlem Altun, EMSA Yeditepe
Alıntı: Cent Magazine